EL James, Anastasia Steele'in doğum günü şerefine büyük bir sürpriz duyurdu; Christian Grey'in bakış açısından Karanlığın Elli Tonu geliyor! Evet, yanlış duymadınız! 2017'de yayımlanması beklenen bu kitaptan ilk teaserı ize yazar Facebook sayfasında paylaştı. Çevirisi:
"EL James: Günaydınlar herkese. Biliyorum herkes heyecanla fragmanı bekliyor ve göreceksiniz de... yakında.
Bu esnada Ana'nın doğum günü şerefine, buyrunuz: "
Oturdum. Bekliyorum. Kalbim gümbür gümbür. Saat 5:36 ve ben Audi'min koyu renk penceresinden binasının ön kapısını gözlüyorum. Biliyorum, erkenciyim ama bütün gün bu anı bekledim.Çeviri blogumuza aittir, izinsiz ya da kaynaksız kopyalamayın lütfen.
Onu göreceğim.
Arabanın arka koltuğunda kıpırdanıyorum. Hava boğucu ama yine de sakin olmaya çalışıyorum, bekleyiş ve gerginlik midemi kasıyor ve göğsüme baskı yapıyor. Taylor tek kelime etmeden sürücü koltuğunda oturmuş önüne bakıyor. Ben zar zor nefes alırken o her zamanki gibi sakin görünüyor. Bu çok sinir bozucu.
Kahretsin. Nerede kaldı?
İçerideydi - Seattle Bağımsız Yayıncılık binasının içinde. Geniş, büyük bir kaldırımın üzerindeki bina köhne ve restorasyona ihtiyaç duyuyor. Pencerelerdeki buzlu cam efekti soyulmuş ve üzerindeki şirket ismi aşınmış görünüyor. Kapalı kapılar bir sigorta şirketine ya da muhasebe firmasına ait olabilir; kendilerini yansıtmıyorlar. Eh, kontrolü ele aldığımda değiştireceğim şeylerden biri de bu. SBY artık benim. Neredeyse. Anlaşmanın ana belgelerini imzaladım.
Taylor boğazını temizleyip dikiz aynasından bana bakıyor. "Dışarıda bekleyeceğim, efendim," diyor beni şaşırtarak ve daha ben onu durduramadan arabadan iniyor. Belki de üzerimdeki gerilimden tahmin ettiğimden daha çok etkilendi. O kadar mı belli ediyorum? Belki o da gergindir. Ama neden? Bir iç çekiyorum. Bütün hafta boyunca sürekli değişen ruh halime dayanmak zorunda kaldı ve bu konuda ona kolaylık sağlamadığımın farkındayım.
Bugün farklıydı. Umutlu. Beni terk ettiğinden beridir ilk defa verimli bir gün geçirdim, ya da ben öyle hissediyorum. İyimserlik, sürekli saati kontrol etmemi hesaba katmazsak toplantılarım boyunca beni coşkuyla kamçıladı.
Onu görmeme son on saat. Dokuz. Sekiz. Yedi... Sabrım, saat Bayan Anastasia Steele ile yeniden bir araya geleceğim ana yaklaştıkça, zorlanıyor.
Ve şimdi de burada, tek başıma oturmuş bekliyorum. Bütün gün keyfini çıkardığım kararlılığım ve özgüvenim buhar olup uçmuş durumda.
Belki de fikrini değiştirmiştir.
Bu yeniden birleşme mi olacak mı? Yoksa sadece onu Portland'a götürecek bedava bir araç mıyım?
Saatimi yeniden kontrol ediyorum.
5:38.
Sıçayım. Neden zaman bu kadar yavaş ilerliyor?
Ona bir e-posta gönderip dışarıda beklediğimi söylemeye karar veriyorum. Elimi telefona attığım anda fark ediyorum ki gözlerimi kapıdan ayırmak istemiyorum. Son zamanlarda gönderdiği mailleri düşünüyorum. Hepsini ezbere biliyorum; hepsi arkadaşça ve kısa, beni özleyip özlemediğine dair hiçbir ipucu yok.
Belki de gerçekten ben bedava aracım.
Düşüncelerimi kovalıyorum ve bir an önce orada belirmesi isteğiyle kapıya bakıyorum.
Anastasia Steele, seni bekliyorum.
Kapı açılıyor ve kalbim tam gaz atmaya başlıyor, fakat anında hayalkırıklığı ile sakinleşiyor. Çıkan o değil.
Kahretsin.
Beni her zaman bekletiyor. Dudaklarıma keyifsiz bir gülümseme yerleşiyor; Clayton's'daki bekleyiş, fotoğraf çekiminden sonra Heathman'daki, Thomas Hardy kitaplarını gönderdikten sonraki.
Tess...
Kitaplar hala onda duruyor mu diye merak ediyorum. Bana geri vermek istedi; bir hayır kurumuna bağışlamak istedi.
"Bana seni hatırlatacak hiçbir şeyi istemiyorum."
Ayrılırkenki hali gözümün önüne geliyor; üzgün, solgun yüzü acı ve kafa karışıklığıyla çevrelenmiş. Nahoş bir anı. Acı dolu.
Onu bu denli perişan eden bendim. Her konuda çok ileri gittim, çok hızlı davrandım. Ve bunun pişmanlığıyla doluyum. O gittiğinden beridir çaresizlik fazla tanıdık geliyor. Gözlerimi kapatıyorum ve kendime odaklanmaya çalışıyorum ama en derin ve karanlık korkumla yüzyüze geliyorum; yeni biriyle tanışmış olması. Küçük yatağını ve bedenini, sikik yabancının biriyle paylaşıyor olması.
Kahretsin. Olumlu düşün, Grey.
Hiç oralara girme. Henüz her şey yitirilmiş değil. Kısa süre içinde onu yeniden göreceksin. Planın tıkır tıkır işliyor. Onu geri kazanacaksın. Gözlerimi açıyorum ve Audi'nin, ruh halimi yansıtan, koyu renkli penceresinden giriş kapısına bakıyorum. Kapıdan daha fazla insan çıkıyor ama Ana yok.
Nerede bu?
Taylor dışarıda volta atıyor ve kapıyı gözlüyor. Tanrım, o da tıpkı benim gibi gergin görünüyor. Ona ne halt oluyor ki?
Saatim 5:43'ü gösteriyor. Her an dışarı çıkabilir. Derin bir nefes alıp manşetlerimi çekiştiriyorum, ardından kravatımı düzeltmeye yelteniyorum fakat bugün kravat takmadığımı fark ediyorum. Lanet olsun. Şüphelerimden kurtulmaya çalışarak parmaklarımı saçlarımın arasından geçiriyorum fakat yakamı kurtaramıyorum. Onun için sadece bedava bir araç mıyım? Beni özlemiş midir? Beni geri isteyecek mi? Hayatında başka biri var mı? Hiçbir fikrim yok. Bu, Marble Bar'da onu beklemekten çok daha kötü, ironiyi kaçırmıyorum.
Onunla şimdiye kadar yaptığım en büyük anlaşma olduğunu düşünmüştüm. Kaşlarımı çatıyorum - hiç de beklediğim gibi olmamıştı. Bayan Anastasia Steele ile hiçbir şey beklediğim gibi olmuyordu zaten. Panik bir kez daha midemi kasıyor. Bugün, çok büyük bir anlaşmanın pazarlığını yapacağım.
Onu geri istiyorum.
Beni sevdiğini söyledi...
Adrenalin vücuduma hücum ediyor ve kalp atışlarım hızlanıyor.
Hayır. Hayır. Bu konuyu düşünme.
Sakinleş, Grey. Odaklan.
Seattle Bağımsız Yayıncılık'ın kapısına bir kez daha bakıyorum ve o orada, bana doğru yürüyor.
Siktir.
Harikasınız tesekkur ederım ��
YanıtlaSilUMARIM İLK KİTAP GİBİ DONUK ANLATIM OLMAZ. GREY KİTABINDA BİR DONUKLUK VARDI. ROBOT GİBİ BİR ANLATIM.
YanıtlaSil